tag:blogger.com,1999:blog-16647227364555086532024-03-08T11:14:52.019+02:00YAZAMADIKLARIMOkuduklarım, dinlediklerim, oynadıklarım, fotoğraflarım kısacası ben.Gizem Ünsalhttp://www.blogger.com/profile/00910959375721155881noreply@blogger.comBlogger12125tag:blogger.com,1999:blog-1664722736455508653.post-27885402445023830852012-03-04T18:46:00.003+02:002012-03-04T19:29:12.772+02:00Seninle<div style="font-family: inherit;">
Adımlarımı atarken aklımda tek bir şey vardı, ona sahip olmak! Ne yapmam gerektiğini biliyordum fakat bu yapabileceğim anlamına gelmiyordu. Yavaş yavaş akşam oluyordu bu da günün cesaret verici ışığının kaybolması anlamına geliyordu. Küçüklüğümden beri güneş ışığını hep yakın dostum, sırdaşım ve koruyucu meleğim olarak görmüştüm. Dolayısıyla bu işi akşam yapmaktan hiç hoşnut değildim fakat başka seçeneğim yoktu O böyle istemişti. Onunla buluşacağımız gülhane parkına doğru yürürken herşeye rağmen kendimi tutamadım ve kokular yayarak ilerleyen mısırcıdan bol sütlü bir mısır aldım. Parkta oturduğumda kulağımda John Mayer’in “Waiting on the world the change” isimli parçasıyla sakinleşmiş önümdeki büyüleyici doğa ve boğaz manzarasını izliyordum, sanki bugün sıradan bir günmüş gibi. Karşımda O’nu gördüğümde nasıl davranmam gerektiğini bilemedim, bir insan yirmi yıldır görmediği babasına ne der ki? Merhaba baba, Tuncay bey... Neyse ki ben birşey yapmak zorunda kalmadım. <br />
- Merhaba ben baban Tuncay<br />
Kelimeler hala dün gibi kulaklarımda. Ne kadar da kolay kendini baban olarak tanıtmak tamamen yabancı birine... Ağzımdan çıkan kırık bir merhaba ve ardından gelen uzunca, “Üzgünüm, hayat şartları, annenle anlaşamadık, seni görmek istedim ama olmadı, hayır sorun tabii ki para değildi, ben her zaman seni tanımak istedim” gibi bahaneler, bahaneler. Benimse verdiğim cevaplar; "sizin bileceğiniz iş, ben benim sizse tamamen bir yabancı, beni benimle bırakın, bunca yıl sonra benden kızınız olmamı beklemeyin o tren kalkalı çok oldu...” Yoksa bu yabancı adamın gözlerinde gördüğüm hüzün haleleri miydi? Gerçekten üzülmüş müydü? Sanırım hayatta hiçbirşey karşılıksız kalmıyor. Karşımda çökmüş, hayatı boyunca yaptıklarının pişmanlığını omuzlarında taşıyan bir adam oysa onun karşısında başarılı bir üniversite öğrencisi, güzel ve kendine güveni tam hayatının baharında bir genç kız. Çok geç kaldınız bayım çok geç... Onun üzüldüğünü gördükçe kendimi tutamıyor, sözlerimle Tuncay’ı yaralamaya devam ediyorum, adeta yirmi yıl içerisinde kaçırdığı şeyleri bir çırpıda göstermek, yaptığı hataları yüzüne vurmak istiyordum. Yaklaşık iki saatlik bir konuşmadan sonra tam kalkacakken asıl gelme sebebimi hatırladım “Ona sahip olmak!” ve sordum; <br />
- Tuncay bey annemin doğuma girerken size saklamanız için verdiği üstünde benim ve annemin baş harflerinin olduğu bileziği bana vermenizi istiyorum. <br />
Sanırım bunu soracağımı tahmin etmişti. Çekinerek bileziği bana uzattı. Bileziği aldıktan sonra gözlerimin dolduğunu göstermemek için arkamı döndüm ve ağır adımlarla gecenin karanlığına doğru ilerlemeye başladım. Üzgün olduğumu görmemeliydi ne de olsa ben hayatının baharında güçlü bir genç kızdım, bütün gece bu rolü oynamamış mıydım? Hayat bana adil davranmamıştı, önce babamı sonra annemi almıştı elimden, çok kez döndüm hayatın ince kıyılarından aklımda hep tek bir düşünce annem beni bunun için yetiştirmedi, onu hayalkırıklığına uğratmamalıyım. O gece ki yangından sonra elimde annemden geriye hiçbir şey kalmamıştı. Aylarca gelemedim kendime ta ki bu gece gibi karanlık sessiz bir gece de telefonum çalıncaya ve O’nun sesini duyuncaya kadar ve şimdi bu gece elimde bana kalan tek hatıra olan bu bilezikle yürürken biliyorum ki annem benimle, içimde. Senin için yürüyeceğim hayatın dar yollarında ve sana ulaşacağım o yolun sonunda.<br />
</div>Gizem Ünsalhttp://www.blogger.com/profile/00910959375721155881noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-1664722736455508653.post-53134752873467444292012-03-02T12:06:00.003+02:002012-03-02T12:06:28.506+02:00Sahilde Kafka<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-ntRYF4N5Wcc/T1CW9tT8xBI/AAAAAAAAArU/m80gdq84mz4/s1600/sahilde-kafka-206x300.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-ntRYF4N5Wcc/T1CW9tT8xBI/AAAAAAAAArU/m80gdq84mz4/s1600/sahilde-kafka-206x300.jpg" /></a></div>
Haruki Murakami Sahilde Kafka adlı eserinin ilk sayfasını çevirdikten sonra geri dönüşü olmayan bir yola girmiş oluyorsunuz. Herbir sayfanın ardından daha fazla kafanız karışıyor, daha fazla inanamıyorsunuz ve en önemlisi daha fazla bağlanıyorsunuz. <br /> Aslında Sahilde Kafka'yı yazar hakkında hiçbir bilgim olmadan aldım. Elimden geldiğince farklı milletlerden yazarlar okuyarak onların edebiyatını da anlamaya çalışıyorum. Tabii Murakami'nin Japon olması ilgimi çekti ve kitabı merakla pkudum. Okumaya başladıktan sonra yazara bir kimlik bulmakta zorlandım çünkü çok farklı ve çok akıcı yazıyordu. Sizlere bu yazıyı yazarken kitabın içeriğinden bahsetmek istemiyorum çünkü içten içe kitabın içeriği hakkında yazılacak herşeyin büyüyü bozacağına inanıyorum. Sevgili okuyucularım sizlere kitap hakkında verebileceğim tek bilgi, kitabın ana karakterinin 15 yaşında evden kaçmış bir çocuk olduğudur bundan sonrasını okumanız gerekir. <br /> Sahilde Kafka'yı oluştururken Murakami sihirli bir dünya yaratmış bu dünyayı gelişen bir ana konu, seks, sanat (müzik,kitaplar), espiriler ile süslemiş. Bütün bunları yaparkende kendi felsefesini ve kendi bakış açısını bize anlatmaktan geri kalmamış.<br />
Kısacası Murakami anlatması güç fakat okunması muhteşem bir eser yaratmış. Gerçekten daha fazla birşey anlatmak istemiyorum çünkü Murakami'nin eseri bu saygıyı hak ediyor. Benim sözlerimi kanıtlayan en önemli olay; kitabın yayımlanmasından sonra Murakami'nin yayıncısının Japonya da okuyucular için kitabın manası hakkında soru sorabilecekleri bir internet sitesi açmış olmasıdır. Bu internet sitesine 8000'den fazla soru eklenmiş ve yazar bunların 1200 tanesini birebir cevaplamış. Aynı konu üzerine bir röportajda ise yazar kitabı anlamanın onu bir çok kez okumaktan geçtiğini söylemiş.<br />
Eğer daha evvel okumadığınız türde bir eser okumak istiyor, her sayfayı çevirdiğinizde şaşırmak ve kitabı bitirdikten sonra bile uzun süre o kitabın etkisinde kalmak istiyorsanız, Sahile Kafka'yı alın ve okuyun pişman olmazsınız!Gizem Ünsalhttp://www.blogger.com/profile/00910959375721155881noreply@blogger.com13tag:blogger.com,1999:blog-1664722736455508653.post-49276957458539132882012-02-25T17:42:00.003+02:002012-02-25T18:02:39.624+02:00Kırmızı Kafalı Dahi Çocuk!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-AMY5G_PviqU/T0j2ehE7J1I/AAAAAAAAAq8/pkIWjY7GMDc/s1600/1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="203" src="http://3.bp.blogspot.com/-AMY5G_PviqU/T0j2ehE7J1I/AAAAAAAAAq8/pkIWjY7GMDc/s320/1.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Youtube'da John Mayer'in canlı performanslarını dinlerken yan tarafta gördüğüm Ed Sheeran - A team adlı parçaya tıklamam ile Ed Sheeran maceram başlamış oldu. Bakalım sizlerde benimle birlikte aynı maceraya çıkıp aynı duyguları paylaşacak mısınız? Ed Sheeran - A team adlı video'yu görünce verdiğim tepki;<br />- Aaa! Ed Sheeran kim ki? Neyse tıklayalım bakalım... </span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/UAWcs5H-qgQ?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"> </span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: center;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">- Sözler, sözler ne kadar güzel? Acaba bir parçalık bir şarkıcı mı ki? Dur bakiyim şu Ed Sheeran - Lego House adlı video'ya da bir bakayım...</span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/c4BLVznuWnU?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: center;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">- Aaa! Rupert Grint değil mi o? İnanmıyorum! Birbirlerine ne kadar çok benziyorlar! Ayrıca şarkı çok güzel. Gitar ve vokaller çok güzel olmuş. Tamam, tamam şarkılar ve klipler emek harcanmış güzel yapımlar ama canlı nasıl ki? Birazda canlı dinleyeyim. ( o esnada ilk dinlediğim şarkı hemen aklıma kazınmıştı ve ister istemez mırıldanıp duruyordum.)</span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/qpbrlpNJnr4?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: center;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"> Ed Sheeran'ın canlı performanslarını da izledikten ve yaklaşık 2-3 saat aralıksız Ed Sheeran dinledikten sonra kararımı çoktan vermiştim. Cidden iyi bir müzisyenle karşı karşıyaydım. Büyük bir heyecanla Ed Sheeran'ı araştırmaya başladım. Bakalım neler buldum?</span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"> Ed Sheeran 1991 doğumlu ingiliz bir şarkıcı ve söz yazarı. Erken yaşlarda gitar çalmaya başlamış. Müzikal olarak en çok etkilendiği isim olarak tabir ettiği Damien Rice'ın konserine ilk gittiğinde 11 yaşındaymış ve ertesi gün hemen söz yazmaya başlamış. Gittikçe müziğine daha da bağlanan Ed, daha sonraları beat boxing elementini de müziğine eklemiş ve kendince farklı bir tarz ortaya koymaya başlamış. 16 yaşına geldiğinde artık daha fazla tecrübe kazanması gerektiğine inanarak Londra'ya taşınmış. 2009 yılında kendi kendine James Morrison'un 200 konserlik rekorunu kıracağına söz vermiş ve bu rekoru kırmakla kalmamış aynı zamanda da toplamda 314 konser vermiş. Konserden konsere giderken çantasında sakladığı albümü elden ele satmış ve Londra'nın pahalılığında yaşayabilmek için arkadaşlarının evlerinde kalmış. Burada araya girerek ne kadar etkilendiğimi belirtmek istiyorum. Konser vermekten çekinmeyen ve kendini eski usul yöntemlerle insanlara tanıtmaya çalışan bir müzisyenin hikayesini en son ne zaman duymuştuk? Ben hatırlayamıyorum, ya siz? Neyse efendim konumuza geri dönelim. 2010 yılında Rapçi Example, Ed'in internet üzerinde ciddi miktarda beğenilen video'sunu görmüş ve Ed'i sürdürmekte olduğu tur'da açılışı yapması için çağırmış. Tur'un bitiminden sonra Ed, Los Angeles'a uçak bileti almış fakat sırf uçak bileti almış diye de sanmayın ki orada onu bekleyen konserler veya yapımcılar var aksine şansına güvenmiş ve müziğini geliştirmek için Amerika'ya gitmesi gerektiğini anlamış ve arkasına bakmadan yola çıkmış. Amerika da çok meşhur olan "Mic Night" 'lara katılmış ve bir gün Jamie Foxx'un sahip olduğu bar'da söylerken Foxx, Ed'i görmüş ve ona istediği kadar evinde kalmasını ve kayıt stüdyosunu kullanmasına izin vermiş. Ed, İngiltereye döndüğünde Atlantic Records ile anlaşma imzalamış. Ve nihayet Ed artık kontratlı bir müzisyen olmuş.</span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-qu12EhHMKgs/T0j9Nk-dFnI/AAAAAAAAArE/cFb2ugZYjgk/s1600/album-cover.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-qu12EhHMKgs/T0j9Nk-dFnI/AAAAAAAAArE/cFb2ugZYjgk/s320/album-cover.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<div style="text-align: left;">
</div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"> Ed'in çıkış albümü "+" (artı) 12 eylül 2011'de Atlantic Records tarafından çıktı. Bence uzun zamandır bu tarzda çıkan en iyi albümlerden. Baştan sona komple bir müzisyenin elinden çıktığını belli eden, içten sözler ile gitar ve Ed'in sesi üzerine kurulmuş çok iyi bir albüm +. Şarkıların içeriklerini yeni ayrılmış olduğu uzun süreli ilişkisi üzerine yazmış. Hala bu genç yaşında bu kadar olgun sözleri nasıl yazdığını anlayabilmiş değilim, Saygılar Ed Sheeran!</span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-gbeGHjYW5_c/T0j-xXWKAEI/AAAAAAAAArM/wjjUFT4FgXI/s1600/Brit+Awards.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="http://2.bp.blogspot.com/-gbeGHjYW5_c/T0j-xXWKAEI/AAAAAAAAArM/wjjUFT4FgXI/s400/Brit+Awards.jpg" width="293" /></a></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: center;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"> Ve gelelim, Brit Awards'a; Ed Sheeran'ın bu önlenemez çıkışı ve emeklerinin meyvesi Brit Awards ile taçlandırıldı. Ed o gece iki ödül aldı; ingiliz En iyi Erkek şarkıcı (British Male Solo Artist) ve ingiliz en iyi çıkış yapan şarkıcı (British Breakthrough Act). Aynı zamanda o gece Lego House adlı şarkısını da canlı olarak söyledi;</span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<br /></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"></span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"></span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"></span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"></span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"></span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"></span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"></span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/QyK5junVk4E?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"> Önümüzde kariyerinin henüz başında olan fakat bu kadar başarıya rağmen ayakları hala yere basan bir müzisyen var. En azından artık yeni bir evi var ve arkadaşlarında kalmak zorunda değil! Sanırım benim onu bu kadar sevmemde, günlerdir aralıksız albümünü dinlememde ve kısa sürede onunla bu kadar bağlanmamda müziği için eski yöntemlerle savaşmış olması ve müziği için yaşaması var. Ed Sheeran diğer müzisyenler gibi allanıp, pullanıp önümüze konmuş bir kutu bebeği değil. O, normların dışında yer alan, giyimiyle kuşamıyla beklenini yapmayan biri. Örneğin bir konserinde bir anda karar veriyor ve dinleyicilerininde izin vermesiyle onların ortasında ki bir masanın üstüne çıkarak bütün konseri akustik bir şekilde veriyor. Keşke o büyülü anda orada olabilseydim. Ed Sheeran farklı ve farklı olduğu kadar da iyi bir müzisyen. </span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Eee... Hadi ne duruyorsunuz, Ed Sheeran'ın müziğini açın ve kendinizi onun büyüsüne bırakın. Bana sonra teşekkür edersiniz :)</span></span></div>
<br />
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"> </span></span></div>
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: left;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><br /></span></span></div>Gizem Ünsalhttp://www.blogger.com/profile/00910959375721155881noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-1664722736455508653.post-88239191206358074982012-02-18T11:28:00.000+02:002012-02-18T20:33:35.726+02:00Uyuyana Kadar<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-J0Ky3o7C5Dw/Tz9saUCOGCI/AAAAAAAAAo4/MZmaHqKM0XI/s1600/uyuyna+kadar.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-J0Ky3o7C5Dw/Tz9saUCOGCI/AAAAAAAAAo4/MZmaHqKM0XI/s320/uyuyna+kadar.jpg" width="240" /></a></div>
Bu yazıyı yazarken sizlere kırmızı, kanlı gözlerle sesleniyorum. Uzun süre sonra ilk defa elime bir kitabı aldım ve bitirene kadar uyumadım. Genelde çok fazla gerilim, polisiye ve macera kitapları okuduğum için en iyi olduğunu düşündüğümüz yazarların bile (Grangé, Harlan Coben vb.) kitaplarının sonunu ortasına geldiğimde çözerim. S.J. Watson'ın kitabının sonunu çöze-ME-dim! <br />
Uyuyana Kadar orjinal adıyla Before I Go To Sleep, Watson'ın yayımlanan ilk kitabı. Watson bir roman yazma kursuna başlıyor ve bu kursta öğrendiklerini kullanarak Uyuyana Kadar'ı yazıyor. Uyuyana kadar hafıza kaybına uğramış bir kadının hikayesi. Kadın her sabah kalktığında kendini yirmi yaşındaki haliyle hatırlıyor ve yeni anılar oluşturamıyor. Kısacası hergün uyuyup uyandıktan sonra kendini yine yirmi yaşındaki haliyle hatırlıyor ve bir önceki gün ne yaptığını unutuyor. Tahmin edebileceğiniz gibi Watson'ın seçtiği konu çok farklı ve çok dikkat çekici kitabı elinize alıyorsun ve ilk sayfadan son sayfaya kadar bu kadının hikayesiyle kendinizi bir tutuyor ve onu anlamaya çalışıyorsunuz. Watson Guardian gazetesine verdiği bir röportajda konuyu nasıl belirlediği ile ilgili soruya; "Bir gün Henry adında bir adam hakkında bir yazıyı okuyordum kendisi çok ciddi bir hafıza kaybı yaşamış ve seksen-iki yaşında vefat etmiş. Her sabah kalktığında kendini yirmi-yedi yaşında genç bir çocuk olarak hatırlıyor ve yeni anılar oluşturamıyormuş. Bu olay beni çok etkiledi ve anılar oluşturabilmenin ne kadar önemli birşey olduğunu anladım" şeklinde bir cevap veriyor. Böylece romanımızın nasıl oluştuğunu daha iyi anlıyoruz.<br />
Watson romanı birinci tekil şahıs kullanarak anlatıyor. Unutmayın ki yazar bir erkek ve ana karakteri bir kadın. Genelde böyle durumlarda yazarların anlatım tarzını hiçbir zaman tam anlamıyla beğenmem ama Watson bunu başarmış. Bir kadın ağzından anlatmamış, aksine kendisi bir kadın kimliğine bürünmüş. Sadece ben mi böyle algıladım diye kısa süreli bir araştırmaya giriştim ve aldığım sonuç hiç şaşırtıcı değildi. Yazar fotoğraftada görebileceğiniz gibi ismini açık olarak yani Steve Do Watson olarak kullanmıyor. Romanın orjinal kapağında da S.J.Watson olarak geçiyor. Bir çok okuyucu kitabı bitirdikten sonra yazarın önsöz de yazıldığı gibi erkek olduğuna inanmamış ve yayımcısına telefonlar açarak onun fotoğraflarını yollamalarını rica etmişler. Bence bu bir ilk yazar için başarması çok güç bir başarı karakterini bu kadar inandırıcı yazabilmek sonradan kurslarla kazanılabilecek bir özellik değil bence saf bir yetenek.<br />
Kitapta eksikler yok mu? Tabii ki var. Sonuçta Yazarın ilk kitabı ve gerilim türünde yazılmış bir kitap. Bence gerilim türleri en çok hataya açık olan romanlar çünkü yazar yazarken hikayenin sonunu, ana karakterin başına gelenleri bir plan olarak çıkartıyor ve en ince detayına kadar biliyor. Fakat bizlere herşeyi belli sırayla vermek zorunda. Watson'ın kitabında yer alan hatalar ise bir ilk romana göre oldukça az. Sizlere kitabın konusu ile ilgili bir şeyi açık etmeden hatalara dair verebileceğim en iyi örnek; ana karakterin telefonunu sarj etmemesi ama telefonun sarjının hiç bitmemesi. <br />
Watson Uyuyana Kadar ile roman dünyasına sarsıcı bir giriş yapıyor. Yeni bir gerilim yazarı kazandık demek sanırım yanlış olmaz. Umarım bu başarısını diğer romanlarıyla da sürdürebilir. Çünkü Watson kelimelerle oynamayı çok iyi başarıyor ve bizi kendi yarattığı farklı ve bir o kadar da büyüleyici olan dünyasına, beynine davet ediyor.<br />
Aramıza hoşgeldin Watson!Gizem Ünsalhttp://www.blogger.com/profile/00910959375721155881noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-1664722736455508653.post-4247225129736033012012-02-05T20:31:00.000+02:002012-02-05T20:33:24.861+02:00Sunset Park<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-pzY27bC7p1w/Ty7GO367h3I/AAAAAAAAAow/sSD0sLZ06DY/s1600/sunset-park-onkapak.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-pzY27bC7p1w/Ty7GO367h3I/AAAAAAAAAow/sSD0sLZ06DY/s320/sunset-park-onkapak.jpg" width="202" /></a></div>
Paul Auster ile tanışmam Sunset Park'a kısmetmiş. Bitirdikten sonra daha evvel neden Paul Auster'ın kitaplarını okumadım diye çok hayıflandım. Sunset Park dört orta gelirli genc'in hikayesini anlatıyor. Kahramanlarımızdan ilki Miles, Newyork'lu bir yayımcı bir babanın ve film yıldızı bir annenin karanlık geçmişinden kaçmaya çalışan oğlu. Bing ise yalnız ve farklı görünüme sahip biri. Ellen normalde ressam fakat kendini emlak işinde buluyor ve sonuncu karakterimiz Alice, kıt kanaat geçinen bir doktora öğrencisi. Bu dört kahramının hayatlarını merkeze alan Paul Auster hikayenin düğümünü kendinin her köşesini bildiği "Sunset Park" da çözüyor. <br />
Paul Auster bu kitapta farklı kitaplara, filmlere göndermeler yapıyor. Bunun yanı sıra roman içinde roman tekniğinide kullanıyor. Örneğin kitaptaki bir karakter bir başka kitabın analizini yaparken Paul Auster bize gönderme yapıyor. Paul Auster'in tekniğini her ne kadar beğenmiş olsamda, hikayenin ilerlemesini, olayların gelişmesini biraz boş biraz kolaya kaçılmış olduğunu belirtmem gerekir.<br />
Kısacası Sunset Park keyifle okunan ve yazarın ben edebiyat yapıyorum demeye çalıştığı fakat bu konuda çok da başaralı olamadığı bir kitap olmuş. Eğer hoş bir kitap okumak istiyorsanız Sunset Park'ı kaçırmamalısınız. Fakat ben Paul Auster'dan sıkı bir edebiyat bekliyorum beni alsın farklı dünyalara götürsün diyorsanız o zaman Paul Auster'ın farklı kitaplarına yönelmenizi tavsiye ederim.Gizem Ünsalhttp://www.blogger.com/profile/00910959375721155881noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1664722736455508653.post-46026644465402309122012-01-30T12:07:00.000+02:002012-01-30T12:09:06.677+02:00Tarihi Bir "Grand Slam"<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-DeqfxM67ZjQ/TyZmDcWniNI/AAAAAAAAAoo/zQIQlhzAc10/s1600/f_nadal-djokovic_14_82.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="255" src="http://3.bp.blogspot.com/-DeqfxM67ZjQ/TyZmDcWniNI/AAAAAAAAAoo/zQIQlhzAc10/s400/f_nadal-djokovic_14_82.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Beni yakından tanıyanlar tam bir spor aşığı olduğumu bilirler. İnsanların hayallerine ulaşmaya çalışırken vücutlarının limitlerini zorlamaları, terlerinin son damlasına kadar efsaneler arasına girmeye çalışmaları ve mental olarak bunu başarabilecek kadar güçlü olmaları beni her zaman büyülemiştir. Dolayısıyla spor seçmeden en iyileri izlemekten büyük keyif alırım. Geçtiğimiz iki hafta boyunca süren Avusturalya Açık dört büyük tenis turnuvasından biri. Bu büyük turnuvalara yurt dışında "Grand Slam" deniyor. Turnuva süresince "epic" yani efsanevi maçlara tanıklık ettik. Bunların içinde her zamanki gibi tenis tarihine damgasını vurmuş "Federer - Nadal" ve yeni yeni doğmaya başlayan güçlü bir rekabet ve inanılmaz bir maç olan "Murray - Djokovic" maçları da yeraldı. Ama bir maç vardı ki; bu iki tenisçinin neden final oynadığını neden dünya bir ve iki numarası olduğunu kanıtladı. Avusturalya Grand Slam 2012 finali Djokovic vs Nadal. <br />
Avusturalya açık turnuvasının en büyük zorluklarından biri de sıcaklıktır. Epik bir finale tanıklık edecek 29 Ocak günününde diğer günlerden hiçbir farkı yoktu. Sıcaklık 30 dereceyi geçiyordu. Daha evvel altı maç üst üste Djokovic'e yenilmiş olan Nadal, aslında rakibini iyi çalışmıştı. İlk seti Nadal aldı. Sonraki iki seti Djokovic aldı ve 2-1 öne geçti. Nadal dördüncü seti alarak durumu 2-2'ye getirdi ve son seti de Djokovic alarak şampiyon oldu. Sonuna kadar kimin kazanacağı belli olmayan final resimde de görebileceğiniz gibi beş saat elli üç dakika sürerek tarihin en uzun süren Grand Slam Finali oldu. Bundan bir önceki en uzun final ise 1988 senesinde dört saat ellidört dakika ile Amerikan Açık finaliydi. Buna rağmen Avusturalya saati ile maç gece bir otuzda bitmiş olmasına rağmen ve hiçbir toplu taşıma kalmamasına rağmen hiçbir seyirci Rod Lever Arena'yı terk etmedi. İki sporcunun fiziksel koşullara dayanması birbirini zorlayarak tenisi bir üst noktaya çıkarması bizlere unutulmaz bir final yaşattı. Daha içimden "bu vuruş çıkar mı?" derken bir başka inanılmaz vuruşu izlemek ve bunu altı saat boyuncu yaşamak hala düşündüğümde tüylerimi diken diken ediyor. Beşici set oynanırken gözlerimi kırpmamaya çalıştığımı fark ettim. Her vuruş bir öncekinden daha iyi, oyuncuların yaptığı her koşu bir öncekinden daha güçlüydü. Nasıl yorulmadılar, nasıl dayanıyorlar gibi sorular sordum içimden belki sizler de. Bu sorular üzerine kendime ve sizlere verebileceğim tek cevap bu iki insanın özel olmasıdır. İkisi de müthiş sporcular ve çok çalışıyorlar. Tabiri caiz ise spor için yaşıyorlar ve yaşadıkları bu özel anların keyfini çıkarıyorlar. Nadal'ın kitabında yer alan bir sözden çok etkilenmiştim sanırım final maçında iki sporcunun da terlerinin son damlasına kadar çaba sarf etmesinin en iyi açıklaması bu sözle gerçekleşebilir. Nadal diyor ki "Biliyorum bir sporcunun spor yaşamı çok kısa bu yüzden elimden geldiğince değerini bilmeye çalışıyorum." İşte dün yaşanan epik finalde iki sporcunun da yaptığı buydu. Ellerinden geldiğince bu büyülü anı yaşamak ve kazanmak. Djokovic'in Finalden sonra sarfettiği sözlerinde de belirttiği gibi ne yazık ki iki kazanan olamıyor. Bu final tenis de neden beraberlik yok diye hayıflandığım nadir maçlardandı.İki sporcuyu da ayakta alkışlamaktan başka yapabileceğimiz hiçbirşey yok.Bizler şanslı bir nesiliz tarihin en iyi finallerinden biri ve unutulması mümkün olmayan bir spor olayına şahitlik ettik. Belkide insanlar ilerde bu tarihi finalin filmlerini kitaplarını yapacaklar. Hala izlemediyseniz Eurosport bu hafta içinde tekrarlarını bir çok kere verecektir. Lütfen oturun izleyin ve keyfini çıkarın çünkü bazı insanlar o kadar özel ki imkansızı başarıyorlar.Gizem Ünsalhttp://www.blogger.com/profile/00910959375721155881noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1664722736455508653.post-8236794665042837502012-01-03T19:04:00.000+02:002012-01-03T20:15:09.208+02:00José Saramago - Körlük<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-Gi67joNbrNY/TwMt0cA7fhI/AAAAAAAAAoY/LWHd_x0QpyA/s1600/korluk.gif" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-Gi67joNbrNY/TwMt0cA7fhI/AAAAAAAAAoY/LWHd_x0QpyA/s320/korluk.gif" width="216" /></a></div>
Körlük, 1998 yılı 'Nobel Edebiyat Ödülü' sahibi Portekizli yazar Jose Saramago'nun okuduğum ilk kitabı ama kesinlikle sonuncu olmayacak. J.Saramago'nun yarattığı kurgu inanılmaz, bütün kitap boyunca örümcek ağı gibi etrafınızı sarıyor ve kitabı elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Kitap dahice kurgulanmış bu hikayenin arkasında; insana insanlığını, sorgulatıyor ve bittikten sonra insanda soğuk bir duş etkisi yaratıyor.<br />
Öykünün gerçeküstü olduğu yadsınamaz bir gerçek zaten Saramago da bunu saklamaya çalışmıyor. Karakterlerinin ağzından başlarına gelen şeyin ne kadar inanılmaz olduğunu birçok kere duyuyoruz. Saramago belkide ortada bulunan öyküyü daha da güçlendirmek için karakterlere isim vermemiş. Birinci kör, doktor vs gibi isimler geçiyor kitabın içinde. Aynı zamanda konuşmaları birbirinden ayıran hiçbirşey yok. Kitap sadece noktalardan ve virgüllerden oluşuyor. Konuşmalarda bir süre sonra okuyucu ile yazar arasında bir nevi monolog'a dönüyor. Jose Saramago her karakterine büyük özen göstermiş bunu anlamamak gibi bir durum olamaz. Hepsini tek tek ince ince oluşturmuş ve bu karakterleriyle bizleri, yaşayışımızı ince ince iğnelemiş. Sanırım bu kitap hakkında daha fazla konuşmamalıyım yoksa ağzımdan (pardon kalemimden veya klavyemden mi demeliyim?) kitabın içeriği hakkında bilgi kaçıracağım :)<br />
Özetleyecek olursak; bu kitabı mutlaka okuyun ve J.Saramago ile tanışın! ve bu farklı üslup ile kendinizden geçin.Gizem Ünsalhttp://www.blogger.com/profile/00910959375721155881noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-1664722736455508653.post-63590218005291731902012-01-01T21:22:00.000+02:002012-01-01T21:23:10.894+02:00José SaramagoBlogda da paylaştığım gibi şu sıralar Jose Saramago'nun Körlük adlı eserini okuyorum. Cidden müthiş etkisi altına aldı beni ve interneti araştırmaya başladım youtube'da Jose Saramago'nun Körlük adlı kitabından uyarlanan filmi ilk kez izlerken verdiği tepkiyi gösteren bir video buldum. İnanılmaz etkilendim. Sizlerlede paylaşmak istedim<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://1.gvt0.com/vi/7XzBkM_LdAk/0.jpg" height="266" width="320"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/7XzBkM_LdAk&fs=1&source=uds" />
<param name="bgcolor" value="#FFFFFF" />
<embed width="320" height="266" src="http://www.youtube.com/v/7XzBkM_LdAk&fs=1&source=uds" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object></div>
<br />Gizem Ünsalhttp://www.blogger.com/profile/00910959375721155881noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1664722736455508653.post-14701056692042302412011-12-30T13:25:00.000+02:002011-12-30T13:29:10.601+02:00Top 10<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-NybpzgDWcmU/Tv2ga2Ke6dI/AAAAAAAAAoM/-3JCIOGDbaM/s1600/books_top10.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="132" src="http://2.bp.blogspot.com/-NybpzgDWcmU/Tv2ga2Ke6dI/AAAAAAAAAoM/-3JCIOGDbaM/s200/books_top10.jpg" width="200" /></a></div>
1 - Stefan Zweig - Satranç<br />
<i><span style="font-family: inherit;">"siyah olan ben, beyaz olan ben'in yapacağı her hamleyi heyecanla bekliyordu."</span></i> <br />
2 - Hakan Günday - Azil<br />
<i>"sevgi, tırmananları birbirine bağlayan bir halattı. biri düşerse
diğerlerinin hayatta kalması için halatın kesilmesi gerekiyordu. ancak
sevgi, kesilemeyecek kadar kalın bir halattı ve sonunda herkes düşerdi.
aptallar sevdikleriyle düşer, kötüler sevdiklerini aşağı çeker." </i><br />
3 - Boris Vian - Günlerin Köpüğü<br />
<i>"her yanı dökülüyor kutunun ve ağladı colin, chloe'si zedelenmiştir diye"</i><br />
<span class="st">4 - Orhan Pamuk - Yeni Hayat</span><br />
<i><span class="st"> </span>"kederden ölüyormuş gibi yaparak yürüdüm karanlığa kederden ölerek."</i><span class="st"> </span><br />
<span class="st">5 - </span><span class="st">Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna </span><br />
<i>"insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için
bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve
ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih
ediyorlar."<span class="st"> </span></i><span class="st"> </span><br />
<span class="st"><span class="f"></span>6 - Caterina Bonvicini - Köpekbalıklarının dengesi </span><br />
<span class="st"><i>"Denge bir balıktır, dümdüz yüzen bir balık" </i>bu kitap yorumlarını okurken karşılaştığım bir başlık bence kitabı tamamiyle tanımlıyor. </span><br />
<span class="st">7 - Pascal Quinard - Dünyanın Bütün Sabahları</span><span class="st"> </span><br />
<i>"-müziğin içinde neyi arıyorsunuz, bayım?<br />-üzüntüleri ve gözyaşlarını arıyorum."</i><br />
<span class="st">8 - Albert Camus - Sisifos Söyleni</span><br />
<i>"gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır: intihar."</i><br />
<span class="st">9 - Nermin Bezmen - Kurt Seyt ve Shura</span><br />
<span class="st"><i>Herşeyiyle mükemmel bir aşk kitabıdır. Inanın bir cümle seçemedim :) </i></span><br />
<span class="st">10 - George Orwell - 1984</span><br />
<i>"Azınlıkta olmak, bu azınlık tek bir kişiden oluşmuş bile olsa, insanın deli olması demek değildir."<span class="st"></span></i><br />
<i><span class="st"> </span></i><br />
<span class="st"> Bu yıl yaklaşık 60 - 70 kitap okumuşum. Tabii bu kitap sayısı çok daha fazla olabilirdi. Fakat geçirdiğim ufak çaplı bir rahatsızlıktan ötürü bir ay hiçbirşey yapamadan uzandım durdum. Okuduğunuz kitapların içinde ilk on seçmek gerçekten çok zor. Fakat elimden geldiğince en çok aklıma takılan, etkisinde kaldığım eserleri buraya yazmaya çalıştım. Umarım okuyanların hoşuna gider ve sizlerde okur beğenirsiniz. Yorumlarınızı eksik etmeyin sevgili okuyucular. </span><br />
<span class="st"><br /></span><br />
<span class="st">Not 2: Yeniyılınız size mutluluklar, sevinçler ve en önemlisi sağlık getirsin. Bol kitaplı bir yıl olması dileğiyle... </span>Gizem Ünsalhttp://www.blogger.com/profile/00910959375721155881noreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-1664722736455508653.post-47782574785398078262011-12-30T12:45:00.000+02:002011-12-30T12:46:34.294+02:00Stefan Zweig - Satranç<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-pvbXe9oUW6k/Tv2Lhjr8RfI/AAAAAAAAAoA/DvqN92NTcA4/s1600/satran%25C3%25A7.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-pvbXe9oUW6k/Tv2Lhjr8RfI/AAAAAAAAAoA/DvqN92NTcA4/s1600/satran%25C3%25A7.jpg" /></a></div>
Kitabın önsözünde de bahsedildiği gibi Zweig bu eserini eşiyle beraber intiharından kısa bir süre önce bitirmiş. Bu ruh halini, git-gelleri sıkça eserin içinde görüyoruz. Beni en çok çeken ise bu git-gellerin anlatılmasındaki detaylar, tasvirler, duygu yoğunlukları oldu. <br />
Zweig öykü içerisinde satranç metaforuyla daha farklı konulara parmak basıyor. Kitabın içerisinde yer alan iki ana karakter var. Biri Czentovic; herkese tepeden bakan, satranç şampiyonu Czentovic ile "Hitler" arasında satır aralarında da rastlayabileceğiniz bir bağlantı var. Diğer ana karakterimiz ise; Dr.B; aylarca Gestapo tarafından işkenceye uğramış, bir "Hiçliğin" ortasında bırakılmış olan Dr.B kitabın içerisinde hep insancıllığıyla ön plana çıkan ve bu yönüyle de Czentovic'e tamamen ters yaratılmış bir karakter. Belkide Dr.B karakteriyle S.Zweig bizleri kendi iç dünyasına davet ediyor. Aynı zamanda yazar yarattığı Dr.B karakteriyle kendi içinde olduğu bunalımları, umutsuzluklarını, yaşadığı ikilemleri bizlere anlatıyor. Bunun en güzel kanıtı ise benim halen unutmadığım ve büyük ihtimalle uzun süre aklımı kurcalamaya devam edecek olan;<br />
<i><span style="font-family: inherit;">"siyah olan ben, beyaz olan ben'in yapacağı her hamleyi heyecanla bekliyordu." </span></i><span style="font-family: inherit;">cümlesinde gizli.</span><br />
Yazarın muhteşem karakter psikanalizleri, yazarın yaşadığı dünyayı anlatırken kullandığı büyüleyici betimlemeleri ve doğru kelime seçimleriyle ve en önemlisi "Satranç" metaforuyla ortaya koyduğu bu muhteşem <span style="font-family: inherit;"></span><i><span style="font-family: inherit;"></span></i>yetmiş sayfalık öykü mutlaka okunması gereken bir başyapıt.Eğer imkanınız varsa bu büyüleyici öyküyü bir solukta okumanızı tavsiye ederim. Benim yazardan okuduğum ilk kitap fakat son olmayacağı kesin.Gizem Ünsalhttp://www.blogger.com/profile/00910959375721155881noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1664722736455508653.post-73765561311420381972011-12-22T21:25:00.000+02:002011-12-22T22:08:52.458+02:00Okumak Benim çok eskiden aklımdan geçen bir konu üzerine karaladığım bir hikayeyi blog'a eklemek istedim. Umarım beğenirsiniz.<br />
<br />
<br />
Gecenin karanlığında, ellerine baktı. Bu buruş buruş, titreyen, lekeli eller onun muydu? Ama yaşadım diye düşündü. Ben hissettim,sevdim, sevildim, kızdım, üzüldüm. Yanındakine döndü. <br />
- Bugünlük bu kadar yeter, güzel kız. Yarın yine aynı saatte ne dersin?<br />
Sözlerini bitirir bitirmez, tekrar içine kapandı. Ben yaşadım ve o an aklına herşeyin başladığı zaman geldı bundan tam yetmiş sene önce karlı bir kış sabahıydı. Okumayı yeni çözmüş ve bulduğu herşeyi okumaya çalışan yedi yaşında bir çocuk. Sabahleyin annesinin melek gibi sesiyle uyanmıştı;<br />
- Günaydın kova kalk bakalım! Sana bir hediyem var.<br />
Merakla gözlerini nasıl hemen de açıp annesinin kucağına atılmıştı. Annesiyle kah koşarak kah hızlı hızlı yürüyerek oturma odasına vardılar. Bu kısa ama bir o kadarda uzun yolculuk sona erdiğinde yaşadığı kalp çarpmasını, heyecanını bugün bile hatırlıyordu. Annesi yıllar sonra bu hikayeyi anlatırken nasılda heyecanla gözlerinin parladığından bahsediyordu – Ah anneciğim nerelerdesin? – Bazen çok yaşamak iyi değildir bugün bunu bir kere daha anladı. Karşısında gördüğü şeyi nasıl tarif edebilirdi? Veya bu kadar sene geçmiş olmasına rağmen nasıl unutabilirdi. O zamanlar içinde yaşamaya çalıştığı küçücük dünyasını kocaman bir dünya yapan varlığa bakıyordu. Uzun, o yaştaki bir çocuğa göre dünyalar büyüklüğünde bir kütüphane ve önüne konmuş bu minik adamın dünyasına göre hazırlanmış kendi boyutlarında bir okuma sandalyesi, masası ve lambası. Şaşkınlığından kurtulmasının ne kadar uzun sürdüğünü ne şimdi tam olarak hatırlıyor nede tahmin edebiliyordu. Ama farkına varır varmaz annesinin boynuna atlayıp – teşekkürler , teşekkürler! Çığlıkları arasında onu öpücüklere boğmuştu. Annesi o yeşil gözleriyle nasılda gülümsüyordu oğluna. O günden sonra Kova bütün günlerini okuldan artakalan saatlerini hep o kütüphanede geçirdi Jules Verne ile denizler altına, Pıtırcık ile maceradan maceraya, şeker portakalı ile farklı bir yaşayışa kısacası kitaplarla dünyaya aşık oldu. Çok gördü Kova, çok da yaşadı. Ama daha on yaşına geldiğinde okula gelen acı haberle sarsıldı. Babasını kaybetmişlerdi. Çok ağladı çok üzüldü ama en çok annesine üzüldü. Çünkü her nekadar bunu düşünmek bile acı versede bir daha annesinin gözlerinin içini gülerken görmedi. Babasının ölümünden sonra maddi zorluklar başladı. Kova bir sabah kalktığında artık zamanın geldiği fakat ne annesinin nede kendisinin kabul edemediği şeyi yapmaktan başka sanşları kalmadığını biliyordu. Annesinin yanına gitti ve kitapları satmaları gerektiğini buna üzülmemesini çünkü ilerde öğretmen olduğu zaman çok daha fazlasını alacaklarını söyledi. Ah annesinin gülmeye alışık gözleri, o bakışları bir daha hiç bir zaman unutmadı ve ne zaman yastığa başını koysa, tekrar tekrar gördü. Ertesi gün okuldan geldiğinde kitaplık ve içindekiler artık odada yoktu. O günden sonra orada burada irili ufaklı işlerle çalışarak annesine destek olmaya çalıştı. Annesi ise sırf oğlunu okutabilmek için ne iş bulsa yaptı. Fakat annesi kısa ama içinde çok acılar barındıran hayata daha fazla dayanamadı ve Kova liseye giderken bir daha görülmemek üzere kayboldu. Kova bütün üzüntülerine rağmen annesi ve babası için okumaya devam etti. Öğretmenlik mesleğini seçti. Birçok farklı şehirde öğretmenlik yaptı . Bütün boş zamanlarını okuyarak geçirdi. Hiçbir zaman evlenmedi ama öğretmenlik yaptığı köylerden birinde kızını okutmayı çok isteyen fakat maddi durumu olmayan bir ailenin kızını himayesine aldı ve okuttu. Nuray çok başarılı bir doktor oldu ve dünyayı mesleği ile gezdi gördü. Kova çok şey yaşadı, çok şey gördü. Bugün artık gözleri okumasına elvermiyordu. – Ah yaşlılık ! – Ama kızı ona hala hergün kitap okumaya devam ediyordu. Kova dünyayı biliyor Afrikayı, Amerikayı , Avrupayı çok gezdi o çok gördü çok tanıdı. Ama hiçbirine gitmedi. Çünkü onun dünyası kitaplardı. Bazen kendi kendine düşünür, kızının dünyası mı daha güzel yoksa kendisininki mi ? Birşeyden çok emin. Dünyayı en güzel anlatan şey edebiyattır. Sartre’dır, Camus’dur Dostoyevski’dir, Yaşar Kemal’dir, Charles Dickens’dır. O dünyayı onların gözlerinden gördü. O dünyayı herşeyiyle tanıdı.Artık ölürken ülkesine hediye edeceği iki bin kitaplık dünyanın bir yansıması var.Gizem Ünsalhttp://www.blogger.com/profile/00910959375721155881noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-1664722736455508653.post-41529579353825412762011-12-22T00:40:00.000+02:002011-12-22T00:51:56.866+02:00Hakan Günday'ın Azil'i<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-s8muNoUjrwE/TvJe_HVxV_I/AAAAAAAAAnA/8gT_Qv4kyHc/s1600/azil-onkapak.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-s8muNoUjrwE/TvJe_HVxV_I/AAAAAAAAAnA/8gT_Qv4kyHc/s320/azil-onkapak.jpg" width="210" /></a></div>
Hakan Günday'dan okuduğum ilk eser. Bir akşam okumaya başladım, elimden bıraktığımda ise bitmişti. Her zaman duyduğumuz "bir solukta okunma" kavramının birebir örneği. Ben arkadaşlarıma bu kitabı tavsiye ederken; dahi ile delilik arasında gidip gelen bir insanın beynin içine girmenin hazzını almak istiyorsanız kesinlikle okuyun diyorum. Bu ince çizgi ancak bu kadar asi ve değişik kelimelerle bu kadar güzel olarak Hakan Günday tarafından anlatılabilirdi. Kitaptaki Azil karakteri felsefi açıdan çok sağlam şekilde kurgulanmış. Aslında çok kısa görünen (210 sayfa) bu kitap içinde barındırdığı alt-metinlerle hem kalınlaşıyor hemde aldığınız haz tavan yapıyor. Ayrıca Hakan Günday sadece bir romancı olmadığını aynı zamanda çok da iyi bir felsefeci olduğunu bu eserle ortaya koyuyor. Kitabın içinde iyilik-kötülük, Tanrı, Varoluş gibi bir çok önemli felsefe konusu daha evvel anlatılmadığı tarzda anlatılıyor bu da kitabın vuruculuğunun ve asiliğinin artmasını sağlıyor. Kitaptan aklımda kalan çok güzel cümleler var. Bunlardan bazıları;<br />
* "tanrının tanrısı yok. biz ona inanıyoruz, ama o hiçbir şeye inanmıyor."<br />
* "sevgi, tırmananları birbirine bağlayan bir halattı. biri düşerse
diğerlerinin hayatta kalması için halatın kesilmesi gerekiyordu. ancak
sevgi, kesilemeyecek kadar kalın bir halattı ve sonunda herkes düşerdi.
aptallar sevdikleriyle düşer, kötüler sevdiklerini aşağı çeker."<br />
* "davranışa dönüşen düşünceler daima geçmişe aittir."<br />
* ''azınlıklar, ne etnik ne dinsel ne de renklere ilişkin olanlardır.
yeryüzü ve dışındaki tek azınlık, yanıtlardır. her şeyi ve herkesi
sorular yönetir.''<br />
Ben bu kitabı bitirdikten sonra Hakan Günday'ın beş kitabını daha okudum ve şuan da altıncısını okuyorum. Sizlere de şiddetle tavsiye ederim. Her iyi okuyucunun mutlaka okuması gereken bir kitap. E hadi ne duruyorsunuz ?Gizem Ünsalhttp://www.blogger.com/profile/00910959375721155881noreply@blogger.com4